Merhabalar:)Bugün blog dünyasında Tuğçe'nin Kitaplığı olarak tanıdığımız ve başarılı çevirilere imza atan Tuğçe Nida SEVİN var!Tuğçe ablanın blogunu buradan inceleyebilir ve onu takip edebilirsiniz tık tık:)
Tuğçe Nida Sevin kimdir?
Bu soru beni hep çok kasmıştır, yani çok söyleşi falan yaptığımdan değil tabii ki, ama nerede karşıma çıksa nereden başlasam, ilk olarak ne söylesem bilemediğim bir durum oluyor. Bazılarına göre çok ciddi görülen, ama aslında pek de büyümeye yanaşmayan, çok ama çok okuyan ya da en azından öyle yaptığını sanan, söz konusu kitaplar olduğunda çokça konuşan ve bir o kadar da çok yazan, çoğuna göre çok sabırlı, sakin bir insanım işte. Kitap okumayı ve okuduklarım hakkındaki fikirlerimi paylaşmayı çok seviyorum, özellikle roman okumayı seviyorum, her türü okumaya çalışıyorum, ama kişisel gelişimden uzak durduğumu itiraf ediyorum. Bunun dışında lise yıllarından beri yazmanın hayalini kuruyorum, kendi kendime bir şeyler karalıyorum da, ama dışarıya yansıyan ancak blogumda yazdığım kitap yorumları tabii ki… Bu kimliğim dışında bir de anneyim, beş buçuk yaşında küçük bir cadım var diyebilirim. Eşim ve kızımla birlikte İstanbul’da yaşıyorum. İşten ve blogdan tüm zamanımı ailem ve arkadaşlarımla geçirmeye çalışıyorum.
Çevirmenliğe nasıl başladın?
Aslında çevirmenlik, en azından roman çevirme kısmı benim için epey yeni sayılır. Çevirmenlik işi blogla birlikte gelişti, dedim ya yazmak hep hayalim olan bir şeydi. Bunun için yaratıcı yazarlık eğitimleri de dâhil bir sürü şey yaptım, ama sanırım biraz çekingenlik, biraz da fazla disiplinli, biraz mükemmeliyetçi olma işi beni oturup büyük bir şey yazmak ve bunu birileriyle paylaşabilme eyleminden uzak tuttu hep. Ben de bunun yerine bir tesadüf eseri okuduğum kitaplar hakkında bir şeyler yazmaya başladım. İngilizce her zaman hem eğitimimden dolayı, hem de özel yaşantım ve iş hayatım sayesinde oldukça güçlü bir yanım olmuştu ve bu kitaplarla ilgili yazmaya başladığım site de Amerika’da bir haber içerikli siteydi. Bir süre sonra eşim madem kitap yorumu yazıyorsun neden Türkçe bir blog açmıyorsun dedi ve benim blog serüvenim başladı. Blogun ne olduğunu dâhi kavrayamamış biri olarak atıldım bu işe Ama işte yaptığım işi fazla ciddiye alma huyum var ya benim, hobim oldu işim… Bir süre sonra yayınevleriyle irtibatlar başladı, ilk başta ağırlıklı yabancı kitaplarla ilgili yazıyordum ve tabii ki genelde gazete makalesi gibiydi yazdıklarım, ama yine de beğenildi. Bu konuda bir de eğitim aldım London School of Journalism’de, kısa bir süre sonra bir yayınevinden birlikte çalışmak için teklif geldi, yurt dışından kitap seçimleri yani telif kısmında çalışmak için. Hayalimdi ya işi gücü bıraktım ve kabul ettim, ama çok kısa sürdü. Pek anlaşamadık ve beklentilerimiz de farklı noktalara gitti. Ben de aramızdaki iletişimi bozmamak için ayrıldım, ama eski iş hayatıma da dönmedim ve blogumla ilgilenmeye başladım. Blog işi giderek büyüdü, tabii ki maddi hiçbir yanı yoktu, ama manevi tatmin inanılmazdı. Sonra bir başka yayınevi genel yayın yönetmeni ile arkadaş olduk ve o bana redaksiyon işleri vermeye başladı sonra çeviri redaksiyonları gelmeye başladı. Bu arada da blog için zaten çeviri yapıyordum ve beğeniliyordu. Bir süre sonra başka bir yayınevinden bir çeviri aldım, sonra editörlüğünü yapmayı arzu ettiğim bir kitap da çeviri için bana teklif edildi ve ciddi ciddi çeviri işine girmiş oldum. Ama çeviri işleri yine de tek yaptığım ve iş olarak yaptığım bir şey olmadı. Şu anda aktif olarak bir yayınevinde çalışıyorum, bu yüzden çeviri işleri ancak bu yayınevi için ve daha yavaş olarak devam ediyor.
Bu zamana kadar kaç kitap çevirdin?
Şu ana kadar baştan sonra 3 kitap çevirdim, birisi yayımlandı birkaç ay oluyor, diğeri bu ay çıkacak ve diğerinin işleri biraz karışık ne olacak akıbeti hiç bilmiyorum. Elimde bir başka projem var, ama daha ileri tarihli bir şey, çünkü şu sıralar bol bol yayına hazırlamak üzere ya da yeni kitap seçmek için okumayla meşgulüm .
İngilizceyi nereden ve nasıl öğrendin?
İngilizce öğrenmeye ilk olarak ortaokul hazırlıkta başladım. Özel bir okula gidiyordum. Sonrasında da üniversite İngilizce okumasam bile okulun bir kulübünde yurtdışı bağlantılarını yürütmeye devam ettim, bununla da yetinmedim çok uzun süre için olmasa bile İngiltere’ye gittim. Yani hep hayatımda İngilizce konuşan birileri oldu. Baktım ki seviyorum, daha sonra İngilizce okuyabileceğim bir okul seçmemin doğru olacağına karar vererek bu yolda ilerledim. Hâlâ da online olarak bile olsa çeşitli eğitimler almaya devam ediyorum. İş hayatıma da yurt dışında iş yapan bir şirkette çalışma şansım oldu ve tüm bunların dışında her zaman İngilizce kitap okudum ve okumaya da devam ediyorum.
Bir günün nasıl geçer?
Sabah uyanıp yürüyüş yapıyor ve sonra da yayınevine gelmek için hazırlanıyorum, en azından son zamanlarda böyle :) Akşama kadar yayınevindeyim, daha sonra kızımı anneannesinden alıp eve geçiyorum, o yemeğini yemiş oluyor, sıra bize geliyor (tabii dayanamayıp annemde bir şeyler yememişsem). Yemek faslı bittiğinde Nil'e kitap okuyorum, uyuyunca da salonda koltuğa yayılıyor ve kendi okuyacaklarımın arasına gömülüyorum :) O esnada Umut da genelde ya bir kitap okuyor oluyor ya da televizyonda bir film ya da dizi modunda. kitap ve film arası konuşaraktan geçiyor akşam. Benim öyle televizyonla pek aram yok, o yüzden elimde ya da koltukta yanımda bir kitap ya da çoğu zaman iPad'im mutlaka durur.
Bu durum tabii ki çevirim varsa ve teslim zamanı gelmişse, değişiyor:) O zaman bilgisayarın başına gömülüyor ve gecenin bir yarısına kadar kendimi kaybediyorum.
Blogun senin için ne ifade ediyor?
Blogumu hiç tahmin etmeyeceğim kadar çok seviyorum, resmen çocuğum gibi. İlgilenemediğim zaman üzülüyor ve suçluluk hissediyorum. Sürekli aklımda oluyor. Gerçi bu sıralar resmen bir üvey evlat muamelesi görüyor ama elden ne gelir. :)
Hem kendi düşündüklerimi paylaşabildiğim hem de benim gibi bir sürü kişiyle tanışabildiğim, konuşabildiğim için, daha doğrusu buna imkan sağladığı için ayrıca çok özel benim için blogum. Ve bu işin hangi aşamasında olursam olayım, ona devam edebilmeyi istiyorum.
Baş ucu kitapların var mı varsa nelerdir?
Baş ucumda her zaman mutlaka birkaç kitap var, ama dediğim gibi çoğu zaman da e-kitap okuyorum. Baş ucumda şu sıralar fuarda sevgili blogger arkadaşım Küçük Kız'ın aldırdığı ve hâlâ okuyacağımı iddia ettiğim bir grup historical kitap duruyor. Çoğunluğu Judith McNaugth.
Yazdıklarını kitap olarak çıkarmayı düşündün mü hiç?
Bir gün belki yayımlanmasını isteyeceğim bir şeyler yazacak cesareti bulurum ya da şimdiye kadar yazdığım ufak tefek şeyleri blogumda falan yayımlarım, ama şimdiye kadar yazdıklarımdan bir kitap oluşturmak gibi bir niyetim hiç olmadı. Öyle bir yola girersem bu yeni bir şey için olur sanırım
Hayat felsefen nedir?
Hayat felsefem şudur diyemem, ama mutlu olarak yaşamaya çalışıyorum. Kimin ne yaptığı beni çok ilgilendirmiyor, kendi hayatıma bakmaya çabalıyorum. Ve yaptığım her şeyi elimden gelen en iyi şekilde yapmaya tabii ki…
EN SON
1)En son izlediğin film ve görüşlerin?
Divergent, epeydir sinemaya gitmiyor değilim, ama bu filmi izlemeye biraz geç gittim itiraf ediyorum, şu sıralar o kadar yoğun geçti ki anlatamam… Film hakkında ne düşündüm, ilk yarısı kesinlikle çok güzeldi, hatta kitabı okurken gözümde canlandıramadığım hareket halinde trene binme kısmını da çok başarılı yansıtılmış buldum. Hele Cesurlar ortaya çıktığında çalan müzikle artan motivasyon insanın da Cesur olasını getiriyordu. Ama ikinci yarıyı daha vasat buldum, neden bilmiyorum…
2)En son okuduğun kitap?
Yandaş, yani aslında bu sıra çok fazla İngilizce kitap okudum, ama bunu da bir yandan okuyorum. Kurguyu beğendim, ama Four ve Tris arasındaki bitmek bilmeyen güven, gerginlik ve sevgi konusu beni çok sıktı söylemeden geçemeyeceğim.
3)En son dinlediğin müzik?
30 Seconds to Mars, her gün mutlaka dinliyorum, çalışırken bu grup, Imagine Dragons ve Kings of Leon ayrılmaz bir parçam adeta.
4)En son gittiğin yer?
Saklıgöl – Karamandere, dün sabah bir kahvaltıya gittim, doğası çok keyifliydi tavsiye ederim.
5)En son yapmaktan mutluluk duyduğun şey?
Arkadaşlarım ve ailemle geçirdiğim hafta sonum.
CÜMLE TAMAMLAMA
1)En sevdiğim erkek karakteri şöyle olmalı.................................
................................. Sanırım ben bu soruyu pek cevaplayamayabilirim, öyle kitaplardaki erkek karakterlere vurulan türden birisi değilim. Ama sevdiğim birkaç karakteri sıralayayım, ona göre bir şeyler çıkar ortaya istersen ;) Jake Wethers, David Ferris, Drew Evans …
2)En sevdiğim kız kitap karakteri şöyle olmalı......................................
Kendinden emin olsun, dırdır yapmasın ve saçmalamasın yeter.
3).................................İnsanlardan asla hoşlanmam.
Ne desem bilemedim ki Böyle kesin hatlarım yok sanırım benim, ama en azından kendisini fazla ön plana çıkarmaya çabalayan insanlardan pek hoşlanmadığımı biliyorum.
4)Şu üç şeyi yanımdan ayırmam.................................................
iPad’imi çünkü kitaplarım içinde, not defterimi çünkü insanın aklına ne zaman ne geleceği hiç belli olmaz, kızımın resmini gerci mümkünse her yere kendisini götürmeyi tercih ediyorum, ama.
5)Bu aralar şunu çok istiyorum....................................................
Blogumla eskisi gibi ilgilenebilmeyi.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim:)
Asıl ben teşekkür ederim.:)
19 Mayıs 2014 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder